20 Kasım 2022 Pazar

AN

An'ı yaşa diye,
Gazı veren cahil fikirbazlara,
Uyu verince,
Gezegenin geleceğini belirleyen ve de doymak bilemeyen, tatmin olmaya niyeti olmayan,
Ciddi bir kitle,
A’nına kodular,
Önce gezegenin sonra da yaşamın özellikle son birkaç yüz yılda.
Gezegense aynı milyarlarca yıldır.
Gezegenin aklına gelen, gelmeyen nesi var nesi yok tüm değerleri, verebilecekleri hep aynıyken,
Mesela,
Bunda 500 yıl falan evvel 500 milyon falanken gezegen üstünde yaşayan doymaya niyeti olmayan insan nüfusu,
1800-1850 yıllarında 1 milyar oluyor,
Demeğe kalmıyor,
Anı yaşamaya niyetlisi niyetsizi, yaşamak zorunda olanı, olmayanı,
1900’ların başlarında oluyor sana 2 milyar,
1960’larda 3 milyar,
1970’lerde 4 milyar,
1980’lerde 5 milyar,
1990’larda 6 milyar,
2000’lerin başlarında 7, derken 2020’lerde 8, 2030’larda da 9 milyarı geçecek deniyor.
Yaşam felsefesini,
Anı yaşa diye şekillendiren ulvi kişilikler, o kişiliklerin peşine takılanlar,
Anlarını bir yolunu bulup atlatamazsa,
Yarına açlıktan, susuzluktan, soğuktan, hastalıktan ölüp gideceklerin toplamları yani.
Ha bir de, barınma sorunu var üstüne üstlük, sayılar gelince 8-10 miyarlara.
Mesela,
Bizim ülkenin nüfusu 85 milyon oldu,
Konut sayısı kayda giren 40 milyon,
Amma,
Sığışamıyoruz mesela,
Barınamıyoruz bir türlü. 2 kişiden birine 1 konut düşerken hem de. Anı yaşama çabasında olanların birden fazla barınağı varken,
Sıradan bir insansan bul bir barınak, buyur yaşa, yaşasana anı hadi.
Mesela, Kenya’da çok büyük kuraklık yaşanıyor, hep olurdu da, hiç bu kadar uzun sürmemişti, 18 ay, 3 yağmur mevsimidir yani yağmur yağmıyor, rezerv alanlarındaki hayvanlar açlıktan, susuzluktan patır patır düşüp ölüyorlar,
Yaşasana anı,
15 yaş altı, yani çocuk işçi sayısı 200 milyonu geçti dünya genelinde ve hızla artıyor,
Yani her 10 çocuktan biri çocuk işçi,
Mesela,
Dünyada kayıtlı yetim öksüz, kollanamayan, korunamayan çocuk sayısı 140 milyonu geçti, kayıt dışı olanlar hariç, onların sayısı bilinmiyor,
Hadi yaşa anı.
Mesela,
2 milyondan fazla çocuk seks kölesi olarak çalıştırılıyor bu dünyada, yetişkin nüfusunun ciddi bir oranı da doyuma ulaşmak için çocuklarla seks yapma heveslisi demek ki,
Yaşasın anlar.
Yetmez,
Yarım milyona yakın sayıda çocuk savaşçı var bu gezegenin üstünde. Büyükler doyuma ulaşsınlar diye, ölüp, öldürüyorlar yani.
Aynı havayı yaşıyoruz bu yüz milyonlarca çocukla, aynı gezegenin üstünde,
Hadi yaşasana anı. Hadi, yaşa...
Yaşasın anlar.
1750’lilerde sanayi devrimi yapmış insan evlatları, ne hoş değil mi?
Hoş da o günden bu güne 2 trilyon ton karbondioksit salındı atmosfere,
Eh, hızla büyüyen nüfusun yüzden yirmi otuzunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere endüstrileşmede tavan yapan tarım ve hayvancılıkta sera gazının yüzde 12’sini falan salıyor atmosfere,
Karbondioksiti emen ormanları da yok ediyoruz kendimize yer açmak için mesela,
Sonuç;
Yüzlerce, binlerce yıl önüne geçilemeyecek,
Kuraklık,
Yaşamları silip süpüren, önünde durulamayacak seller,
Devasa orman yangınları,
İhtiyaçları karşılama ihtimali gittikçe azalan su rezervleri,
Her geçen gün yok olan bitki türleri, yılda ortalama yok olan 10 bin canlı türü,
Ve de çoğalmaya devam eden insan nüfusuna karşılık daha da hızla artan ve artacak,
Yiyecek, içecek, barınma ihtiyaçları.
Anı yaşayalım mı? Kesinlikle. Bize ne bunlardan.
İnsan evladının derdi,
Hep geleceğini yeniden ve sonra yeniden ve sonra yenide bir daha şekillendirmek olmuş. Bıkmadan usanmadan.
Esas, dersler çıkarıp, akıllanmadan hem de.
Bu yüzden doyamıyor bir türlü. Şehirlere akın ediyor dur durak bilmeden, şehirlerde anların çeşidi çok daha bol diye mesela.
Hep,
Daha da daha da diye diye.
Ve tutunduğu, tutturabildiği her bir noktada da tek derdi var,
Anı yaşamak, Anı’nın keyfini sürmek.
Onu hayata bağlayan bu,
Artık.
Yaşamın A’nına kosa da.
Domates pahalı falan deniyor ya,
Çok değil, 20-30 yıla domates alabilmek için para biriktirecek,
Çok değil,
40-50 yıl sonra karanlık, soğukta kala kalmış apartmanları, rezidansları terk edecek,
Ovalara, dağlara doğru yürümeye başlayacak insan evlatları.
Zamanında yaşadıkları anların anılarına dala dala.
Yaşadığımız her bir An'da,
Bir medeniyetin daha sonuna geliyoruz adım adım sessizce.
Hep,
Kibirden,
Çok bilmişlikten,
Çok bencillikten,
Kendi hariç hiçbir canlıyı sevmemekten, saymamaktan, sevmeyi saymayı becerememekten,
İlahi güçlerden medet ummaktan,
İlahi gücün aslında kendi olduğunu fark edememekten,
Hep ihtiyacı olandan fazlasını stoklayıp, ihtiyacı olanlarla yedi sülalesine yetecekleri paylaşmamaktan,
Yok olup gitmiş muhtemelen geride bıraktığımız adını bildiğimiz, bilmediğimiz tüm medeniyetler de bu yüzden zaten.
Ve de hep başa dönmüşüz yeniden.
Şimdilerdeyse yeniden başa doğru giderken,
Planlamalar gösteriyor ki bir kısmı,
Uzayın boşluklarında,
Ve de birkaç yüz yıl, belki birkaç bin yıl silkelenmeye devam ettikçe gezegen,
Muhtemelen geride kalan birkaç milyon insan içinse buralarda bir yerde o yaşam.
Hani doğduk madem yaşıyoruz,
Bizden sonra,
Tufan ya hani,
Bizden sonrası şimdi,
Tufanı yaşıyoruz, yaşamaya başladık,
Her anı’mız.
Tufan,
Artık yani.
Yani A’nına koduk yaşamın hep beraber. Tekrar ve yeniden.
Bravo bize yeniden.
Ha uzayda yaşam çabası, ha gittikçe gelişen, geliştirilen teknolojiler, ha bire daha nasıl mutlu oluruz diye kendini bir oradan bir buradan didiklemek falansa akıl falan değil,
Akılsızlığın elle tutulur, gözle görülür halleri, o kadar.
Ya çok zenginler, çok güçlüler yaşayacaklar bundan sonra ya uzayda ya da gezegenin üstünde an’larını,
Ya da toprağa çok çok sıkı sarılan sıradan insanlar.
Bir grup insan evrenin yeni canlıları olma yolunda evrilirken boşluğun içinde,
Bir diğer grupsa soyumuzu sürdürmeye devam edecekler gezegende bir yerlerde.
Yeni bir medeniyet oluşturacaklar var ya,
Hani meraklıdır ya insan evladı,
Ne oldu da yok olup gitti bir evvelki medeniyette diye,
Araştıracaklar, bir bakacaklar bir oradan bir buradan,
Bulacaklar nedenini.
Önce çok şaşıracaklar,
Sonra alışacaklar,
Eh tarihe kayıt düşsünler diye bir de ad koyacaklar,
Adı,
AN’lar olacak,
Bize denk gelen bu medeniyetin de adı.
Zaten,
Her şey,
Bakınca bir evrene, bir de gezegenin yaşına başına, duruşuna falan,
Her şey,
Zaten,
Ve aslında,
Bir AN.
Hepimiz yanılmışız,
Birileri haklı çıktı,
Onlarda,
Dön başa,
Fikirbazlar,
Yani.
Murat Denizel

25 Temmuz 2021 Pazar

 GÜÇ 

Yaşamın kendi değişimdir.
Dönüşür yani ha bire,
Hep bir yerlere doğru.
Çok uzağa gitme, çok uzak gibi görünen, aslında bir parçası olduğumuz, en başta evren dönüşüyor zaten,
Gezegen ve üstünde yaşayan canlıların hayatı mı değişmesin, dönüşmesin.
Bir kısım birileri,
Sürekli şikayetlerde, sürekli endişeler içinde, sürekli neden haklılar ispat etme peşinde, sürekli (bilgileri var veya yok) fikir beyan etmekte, sürekli uyarmakta akıllar vermekte, sürekli mutsuz, sürekli huzursuz.
Kendilerini diğerlerine nazaran çok daha akıllı, çok daha bilinçli, çok daha görgülü, çok daha bilgili görüp,
Zamanında sahip oldukları haklarına ve yaşamlarına yeniden kavuşabilmenin beyhude hayallerini kuruyorlar endişe ile doldurdukları dünyalarında,
Aklın yeni tarifinden bihaber.
Ve de esas, mutlu olabilmekten (yeniden) yana çok beceriksizce debelenip duruyorlar hayatlarının içinde. Kendi mutsuzluklarına da ortak arayışı içinde.
Bir kısım birilerininse,
Ne şikayetleri var yaşamlarından yana, ne akıl fikir veriyorlar başkalarına, amma mutlular yaşadıkları hayatlarının içinde.
Kendilerine hak olarak gördükleri her nelerse, onları yaşamaya çalışıyorlar, o kadar.
Her bir hak olarak görülense,
İsterse eski köye yeni adet olsun,
Haksızlıklardan yana her bir sitem, her bir şikayet ve de her bir akıl fikir,
Hepsi, dönüşümü anlatıyor,
Değişimin bir parçası yaşamın evriminden yana.
Doğanın kanunu, kalıcı kanunu,
Güçlüysen ve de şansın yaver giderse yaşarsın,
Zayıfsan,
İllaki yok olur gidersin bir yerlerde.
Gücünse tarifi değişti, neye güç denmeli, gücü neye göre tarif etmeliyiz, belki de budur esas mesele.
Yaşamayı becerebilenin de payı var dönüşümde,
Yok olup gidenin de.
Bir avuç insan,
Geçmişte ve bugün yaşananlardan, bilgilerinden, görgülerinden, akıllarından destek alarak ve de yaşatılanlardan yola çıkarak analizler yapıp, gelecekte neler yapmalıyız diye ahkam kesmekle meşgulken,
Milyonlar avuç insansa,
Sadece yaşıyorlar keyifleri ve de imkanları ve de akıl edebildikleri her ne kadarsa.
Bir avuç insan,
Bu günü yaşarken düne bakıp, geçmişini özlerken, geçmişini geleceğe taşıma telaşındayken,
Milyonlarca avuç insansa,
Günü yaşarken geçmişi aklına bile getirmiyor, getirmek istemiyor ve de bu günlere taşımak adına özlenecek bir geçmişleri de yok zaten.
Ve de çok matrak,
Bir avuç insan,
Gelişmişliğine sembol edip, bayrak açıp,
Farkında olduklarını anlatıp, artık her ne haltsa konu ve konular, farkında olduklarını dillendirirken,
Milyonlarca avuç insansa,
Fark etmeden, fark etmeye ihtiyaç duymadan, sadece yaşıyor, umurları bile değil fark etmek veya etmemek, o gününü farkında, o da yetiyor ona zaten.
Birileri, bir avuç insan, çoban olduklarını zannedip ve de iddia ederken koyun diye kendilerinden ayrıştırdıklarına, birileriyse kendi yaşamalarının efendisi olarak görüyorlar kendilerini ve umurlarında bile değil çobanlar. Onlar için o gün yedikleri ve içtikleri kadar yaşam.
Sonuç olarak,
Karar senin,
Değişenin ve değişimin içinde değişmemiş gibi, değişime inat (ki aslında dönüşüme esas nedenlerden biriyken) yaşamını sürdürmek akılsızlığına kurban mı etmek istiyorsun bu gününü ve de geleceğini,
Yoksa,
Dönüşüm içinde yaşadığını çakıp, beğenmediğin dönüşüme neden de geçmiş yaşamının da olduğu gerçeğini hazmedip, olabildiğince yeniden değişerek, ayak uydurup, keyfini mi çıkarmak istiyorsun geriye kalan hayatının.
Sıkıldım.
Bir avuç birileri ile yine aynı avucun içinde yer alanların,
Akıl fikir mastürbasyonu yaparken ha bire,
Galiba çok sıkıldım,
Sanki beğenmedikleri değişimin bir parçası olmamışlar gibi birbirlerinin üstüne her fırsatta boşalıp, rahatlamalarından.
Ki,
Karşı durdukları her neler var veya yoksa kendilerini ifade etmeye çalıştıkları,
En başından itibaren,
En tepede yazanlardan,
Şikayetlerine neden yeni yaşamın sırtını dayadığı, dönüşümün mihenk taşlarından biri olan,
İnternet,
Marifetiyle,
Bezenmiş,
Sosyal medya üstünden. Eh, o kadar da tezlerinden fırtıp, fark edememek olsun artık, mektup yazsalar bir kişi bile okumaz, son satırına kadar zaten.
Yazık,
Kim bilir nerelerini nasıl acıtmış, nasıl acıtılmış, nasıl bir kızgınlıkları varsa, nasıl hayal kırıklıkları yaşamışlarsa artık,
Sanki hiçbir payları, katkıları olmamışçasına dönüşümden yana,
Değişime körükle giden,
Amma kendi içlerinde mutlu, mutsuzluklarını fark edip, kendilerince mutlu olmaya çalışan,
Milyonlarca insana ve bu insanları sabah akşam her an yönlendiren, yöneten birilerine kesiyorlar mutsuzluklarının faturasını. Sosyal medya üstünden. Faturanında boyutu bu kadar yani.
Afganlar, Suriyeliler, Covid 19, aşı falan değil ki konu,
Konu sensin.
Çok karşı olduğun ve de durduğun yeni yaşam, yeni düzen senin eserin. Yani değişime esas katkı sendeydi, yıllarca, kuşaklar boyunca,
Sanki bir tek sen yaşıyormuşçasına yaşadın bu gezegende,
Yiyemeyeceğin, harcayamayacağın, eskitemeyeceğin kadar,
Edindiklerin, stokladıklarındır, aslında sensin neden.
En azından aldığın kadar vermezsen tee doğduğundan, tee elin ekmek tutmaya başladığından itibaren, hem de sende olanların onda biri, yüzde biri, binde birine bile sahip olmayanlarla aynı gezegende yaşarken, ki, demek ki bi boku farkında falan değilmişsin ve de değilsin,
Gün gelir,
Değişim,
Kapına dayanır,
Alır,
Neyin var, neyin yoksa,
Elinden.
Fizik ve matematikle aran iyi değilse,
Farkındalığın,
Ve de çobanlığınsa,
Tam da buraya kadar.
Sen ne kadar,
Dolunun da, çokun da patronu olduğunu zannetsen de,
Yaşam,
Doludan boşa,
Çok olandan aza akar,
Bunun da bir adı var,
Adını ben koymadım,
Evren koymuş,
Adı da,
Dönüşümdür.
Yani aynı zamanda,
Gerçek gücün de adı.
Murat Denizel

16 Temmuz 2021 Cuma

SAY SAY BİTMEYENLER BİTECEK

Konu başlığı çok, doğru ve düzgün yaşamı kurabilmek ve sürdürebilmek için,
İnanç ve düşünce ve yaşam tercihlerine yönelik özgürlükler,
Eşitlik,
Irkçılık,
Ayrımcılık,
Ekonomi,
Siyaset,
Çakma da olsa demokrasi halleri,
İnsan ve doğa hakları,
Salgınlar ve çaresi bulunmadığı iddia edilen ölümcül hastalıklar,
Yüz milyonlarca insanın orada oraya savrularak göçü,
Sınıflar arası gittikçe açılan farklılıklar,
Say say bitmiyor.
Hepsi bu gezegenin üstünde yaşandı, yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek.
Say say bitmeyenlerin,
Say say bitmeyenlerle verilen mücadelelerin,
En altlarında,
Bir yerlerde,
Gezegenin sesini kaç kişi duyuyor?
Az. Hatta çok çok az.
Ancak milyarlarca yılda bizlerin hayat bulabileceği bir hale gelebilen,
Gezegeninse sesini bastırıyor,
Günlük veya bir ömürlük yaşamlar için verilen mücadeleler.
Birileri bizi seviyor, birileri sevmiyor,
Birileri bizi doğru buluyor, birileri eğri.
Esas,
Gezegen bizi seviyor ve de doğru buluyor mu artık?
Cevabı,
Hayır.
Say say bitmeyenler önemsiz mi? Onun da cevabı, hayır.
Ancak,
Evini korumaz,
Evin her an başına çökmesin diye çalışıp, çabalamazsan,
Say say bitmeyenlerin, verdiğin mücadelelerin,
Zırnık kadar önemi kalmaz,
O ev başına çöktüğünde.
Önce,
Can,
Çünkü. Yumurta kapıya gelip dayandığında.
Ve de,
Gezegenin,
Canı,
Çıkıyor artık.
Gezegen ağaçları, otları, börtü böcekleri, suları, denizleri, hayvanları, doğayı, her nevi canlıyı milyarlarca yıldır yaptığı gibi sevgiyle kucaklamaya devam ederken,
Yine doğanın parçası insan evladını eskisi gibi sarıp, sarmalamıyor artık.
Ki,
Bizler gece gündüz,
Sadece say say bitmeyenlerle uğraştığımız müddetçe,
Önce gezegenin sesini duymadığımız müddetçe,
Çok değil
Üç beş kuşak sonra,
Sayacak dertlerimiz kalmayacak,
Tek derdimiz,
Canlı kalabilmek, o günde tok yatabilmek olacak hepimizin. Dön tee en başa yani.
Aslında,
Şu an bile bu gezegende yaşamını sürdürmeye çalışan bir milyardan fazla insanın,
Olan tek derdi gibi.
Aslında sanayi devrimi, aslında para pul, aslında ekonomi, o bu şu, bunların hepsi,
Aslında,
Gezegenin evrimi.
Murat Denizel

3 Şubat 2021 Çarşamba

 FAŞİZM

Kaybetme
Korkusu
Olmayan insanları
Faşist iktidarlarla
Yönetemezsin.
80 öncesi,
O zamanın gençliği ile bu günün gençliği arasındaki en önemli fark,
O zamanın gençliği korkmazdı,
Bu nedenle faşizm ancak ordu marifeti ile iktidarı ele geçirebilirdi,
Ki,
O zaman bile susmazdı gençlik. Bu nedenle binlerce genç öldü, asıldı, hatta yok oldular, hatta kayıp diye geçiyorlar hala kayıtlarda.
O zamanın gençliği neden mi korkmazdı?
Çünkü anneler, babalar, karılar, kocalar, sevgililer, teyzeler, amcalar, halalar, dayılar, kardeşler, kuzenler, arkadaşlar, öğretmenler de,
Korkmazdı.
Kimse,
Kaybetmekten korkmazdı.
İşini, varsa eğer evini arabasını, takısını tukusunu, kaybetme riski hesap edilmezdi,
Konu,
İnsan gibi yaşam uğruna mücadelede yer almaksa eğer.
Bu zamanın gençliğininse az bir kısmı korkmuyor,
Ciddi bir kısmıysa çok korkak.
Neden mi?
Çünkü anneler, babalar, karılar, kocalar, sevgililer, teyzeler, amcalar, halalar, dayılar, kardeşler, kuzenler, arkadaşlar, öğretmenler de çok korkak.
Neden mi?
Kaybetmekten korkuyorlar,
İşlerini, evlerini ki genelde evleri var, arabalarını ki genelde arabaları da var, bankadaki paralarını ki genelde az veya çok var, takıları ve de tukuları.
Kapitalizm işte böyle bir illettir, önce gösterir ucundan, sonra alıştırır, sonra kucağına oturtup istediği gibi sever okşar seni, hem de istediği yerinden.
Öyle güzel sever okşar ki,
İnsanca yaşamdan, insanca ideallerden, insanlığından ödün verirsin sabah akşam,
Yeter ki alıştıklarını kaybetmemek adına sende.
Toplumlara faşizm iki yolla girer.
Biri ordu marifetiyle,
Diğeri de seçimlerle.
Genelde ordu ile girer, akıl seviyesi düşük, korkak toplumlarda seçimlerle devam eder yoluna.
Neden mi yazıyorum bunları,
Bir allahın kulu destek vermek için gitmedi ulan o okulun önüne.
Bir avuç genç,
Aslanlar gibi, korkusuz bir avuç genç,
Mücadele ediyorlar bir avuç öğretmeleri ile beraber.
Ve bir tane,
O okulu veya ülkede özgürlüğü, evrensel doğruları temsil eden okullardan mezun olmuş veya insanca yaşamı savunduğunu iddia eden,
Kazık kadar,
Bir tane,
Amma,
Bir tane,
Genel müdür, ceo, iş sahibi, lider, söz sahibi, uzman, her ne boksa, neyse artık toplumda kendini konumlandırdığı pozisyon,
Hani iş dünyası, yaşam, doğa, gençlik, misyon, vizyon falan dediğinde bilgiçlikten mangallarda kül bırakmayan kodaman kodaman ablalar, abiler var ya,
Bir tanesi de çıkmıyor,
Dönüp iktidara,
Çatır çatır,
Yüzüne yüzüne,
Aga sen ne haltlar ediyorsun?
Demiyor.
Diyemiyor.
Neden?
Korkuyor. Kaybetmekten.
İşi, evi, arabası, takısı, tukusu, parası uğruna,
Sadece kendi geleceğini değil, milyonlarca insanın insan gibi yaşamını da feda ediyor,
Bu ülkede. Bu gezegende.
Bu yazıda burada bitiyor.
Not:
1960 larda emperyalistlerin maşası bir avuç akılsız, şuursuz insanın faşizmi ülkeye yerleştirme operasyonunun başarılı bir şekilde sonuçlandırıldığı kesindir artık bu ülkede.
Sıçmış bu ülke.
Klavye kahramanlıkları ile de,
Sıvıyor üstünü.
Ki,
O da sen istediğin zaman bi güzel boşal diye,
Elinden bilinçli olarak almadıkları,
Seks oyuncağın senin.
Sabah akşam şikayet ettiğin, hiç mi hiç kendine,
Çocuklarına, karına, kocana, sevgiline, annene, babana, kardeşlerine, teyzelerine, amcalarına, halalarına, dayılarına, kuzenlerine, arkadaşlarına yakıştıramadığın faşizme,
Hizmetse,
Eh,
Artık boynunun borcu senin, üstlendiğin kutsal görevin senin.
Deniz'in 40 küsur yıl evvel bahsettiği mevzu bu idi.
Bu nedenle astılar zaten.
Amma asılmayı bile göze almıştı.
Göze almak çok önemli demek.
İnsan olabilmek için.
Nereden nereye değil mi?
Murat Denizel

29 Temmuz 2020 Çarşamba

ÇABALADIKÇA BATIYORSUN

Bok yoluna sağlığımızı kaptırıp, ölmeyelim diye
Çabalıyoruz,
Aç kalmayalım diye
Çabalıyoruz,
Erkekler kadınları dövmesin, taciz etmesin, tecavüz etmesinler diye
Çabalıyoruz,
Çocuklar eziyet görmesinler diye
Çabalıyoruz,
İnsanlar hayvanları öldürmesin, tecavüz etmesin diye
Çabalıyoruz,
İşsizlik son bulsun diye
Çabalıyoruz,
Sosyal medyada iletişim sonlandırılmasın diye
Çabalıyoruz,
Ormanlarımızı yakmasınlar, doğayı yok etmesinler diye
Çabalıyoruz,
Din, dil, ırk, kültür, inanç, cinsiyet, cinsel tercih farklılıkları nedeniyle insanlar birbirinden ayrıştırılmasın diye, eşitlik diye
Çabalıyoruz,
Özgürlükler için
Çabalıyoruz,
İnsanlar birbirlerine sevgi ve saygı göstersinler diye
Çabalıyoruz,
Gıdalarımız zehirsiz olsun diye
Çabalıyoruz,
Ülke yandan gidiyor, üretim yok, tarım bitmiş gibi, kasamız tamtakır, ne olacak halimiz diye yana yakıla,
Çabalıyoruz,
Ha bire çabalıyoruz.
Nerede
Çabalıyoruz?
Her an kesilmesi muhtemel,
Sosyal medyada.
Diyelim ki sosyal medya
Çabalayanların
Gür sesi,
De,
O
Gür sesi
Dinleyen var mı?
Yok.
E ee,
Düşünceler, niyetler, akıllar, fikirler, gönüller güzel ve
Doğru,
Da,
Çabaların
Yöntemi
Yanlış.
Değiştirmek için çabalamak değil, çalışmak lazım.
Sosyal medyada
Çabalarsa,
Çalışmak değil.
Dakikalar, saatler, günler, haftalar içinde yok olacak çabalarla ancak o an için kendini tatmin edersin, etrafına kimsin sen diye mesaj verirsin, zaten mesajı alanla mesajı veren birbirini biliyor,
Sonuç?
Bir boku
Değiştiremezsin.
Değiştirmek istiyorsan,
Yeri ekran başı değildir.
Yeri,
Eğer diktatör değilsen,
Siyasetten geçiyor.
Meclis matematiğini değiştirmen gerekiyor yani.
Gerisi,
Hikaye.
Sana değilse bile,
Sesini duymasını istediklerin için,
Hikaye.
Hikaye mi yazmak istiyorsun?
Değiştirmek mi?
Vermen gereken karar bu.
Salak mıyım ben,
Bilmiyor muyum bunları zannediyorsun
Diyorsun,
Hiç salak değilsin, mutlaka biliyorsun.
İşin
En
Acıklı
Kısmı
Da
Bu
Zaten.
Kendi götünü kurtarmak, riske atmamak, terletmemek adına,
Sağlığı, kadını, çocuğu, doğayı, özgürlükleri, geleceğini ve nicelerini,
Riske atıyorsun.
Aslında riske attıklarının tamamı sensin,
Sense,
Seni,
Sadece
Götün zannediyorsun.
Hayır,
Ben değişim için çabalamıyorum, çalışıyorum diyorsan,
Sosyal medya,
Haricinde,
Nerelerde? Ve nasıl çalışıyorsun?
Nerelerde? Ve nasıl çalışıyorsun?
Nerelerde? Ve nasıl çalışıyorsun?
Sun…
Sun…
Sun…
Murat Denizel

19 Mayıs 2020 Salı

KUCAK GÜLÜ

Pandemi hikayesinin arkasında olan biten zaten bilinen, tahmin edilen.
Artık üstünde bin kez akıl yormanın bir mantığı yok,
Boşuna enerji ve zaman tüketimi.
Bu büyük oyunun sıradan insanların günlük hayatlarını nasıl altüst ettiğiyse,
Aslında,
2. Dünya savaşının bitirilmesi (yenen yenilen yok, bitmesinin zamanı gelmişti) ile başlayan,
İnsan evladının ‘aslında’ ‘hiç’ ihtiyaç duymadığı, ihtiyacı olmayan,
Amma,
Tüm gezegende,
Üç kuşak boyu yavaş yavaş insan yaşamına enjekte edilen ‘ekstra’ yeni yaşam standart ve aksesuarlarına duyulan bağımlılık,
Büyük patronların dizginleri sımsıkı tutabilmek adına,
Aslında,
Ne denli akıllı olduklarının göstergesi.
Babam anlatırdı,
Dedem babam 40 günlükten 1. Dünya savaşında Boğazda şehit düşünce,
Öyle bir fakirliğe düşmüşler ki,
Amcamla tek ayakkabıyı paylaşırlarmış. Okula sırayla ve de yürüyerek gidip gelirken.
Amcam liseyi, babam hukuk fakültesini bitirmiş o şartlarda.
Sonra,
Bir sonraki kuşak bendeniz, her yıl alınan yeni okul ayakkabısı ile ilkokula yürüyerek, ortaokul ve liseye otobüs, bazen hovardalık edip dolmuşla gidip geldim.
Sonra,
Bir sonraki kuşak benim kızlar, her yıl alınan birden fazla okul ayakkabısı ve kapıdan kapıya hizmet veren okul servisleri (sıradan minibüslerdi) ile gidip geldiler okula.
Sonra,
Bir sonraki kuşak, benim torun, hava durumu ve de kıyafetine o gün uygun olarak seçilen ayakkabısı ile en yaşlısı 5 yaşında ısıtma soğutma sistemli modern midibüslere gidip geliyor okuluna.
Şimdi,
Desem ki toruna,
Sadece bir ayakkabı var artık, bir gün sen giyip gideceksin, bir gün komşunun çocuğu,
Ve de yürüyeceksin her gün bilmem kaç kilometre okula,
Der ki,
Dedem delirdi.
Halbuki bilmiyor ki deliren,
Aslında,
İnsan evlatlarının neredeyse tamamı.
İnsan evlatları daha da daha da diye ellerini göğe kaldırmış,
Aslında,
Hiç de ihtiyaçları olmayan binlerce ‘şey’ için binlerce yıldır tanrıdan dilenirken,
Oyunun büyük patronları,
Sevinç gözyaşları akıtıyorlar,
İstediğimiz kıvama geldiler sonunda diye ve de, hem de
O binlerce ‘şeylerin’ kaşifleri olaraktan.
Nasıl kurtuluruz sürekli bizleri baş aşağı eden, bağımlılık esasıyla bizleri köleleştiren ve yaşamı sevinçlerle değil de, acılarla dolduran bu döngüden?
Muhtemelen bir kahraman lider çıkabilir ortaya, mümkündür.
Bir devrim başlaya bilir, mümkündür.
Soru şu amma,
Bu kahraman sıradan insanlar arasından kendiliğinden mi çıkacak?
Yoksa,
Büyük patronlar,
Babamla amcamı tek ayakkabıya mahkum ettikleri sırada zaten çoktan planlamışlar mıydı kimin ne zaman kahraman olacağını?
En başa dön,
En en başa,
En doğruysa orada.
Gerçek özgürlük orada. İnsanlık onuru orada.
İnsan evladı için doğru olan tek bir yaşam vardır, o da köy yaşamıdır.
İnsanın doğasına en uygun olanı. İhtiyaç listesi önemli, amma kısa.
Barınacak bir damın olacak. Üstüne yağmur yağmayan, soğuksa iki parça odunla ısıtabileceğin,
Aşın olacak, aç uyuma diye.
İki giysin olacak, üç değil, birini yıkar diğerini giyersin o kuruyana kadar,
Ha birde,
Sana aşını sağlayacak bir bahçen, üç beş hayvanın.
Yaşamın daha da bal kaymak geçsin istiyorsan,
Bir de sevdiğin, sevenin, yüzünü gülümsetip, içini ısıtan.
Hepsi bu kadar.
Sen bu kadarla yetinmezsen,
Hep daha da daha da diye hayatını her gün,
Aslında,
Doğana hiç uygun olmayan, varlığının ve varlığını keyifle sürdürmenin temel şartları olmayan ve de temel ihtiyaçlara uymayan, amma sende bağımlılık yapmış standartlar ve aksesuarlara sahip olmak ve de var olanları korumak için yirmi dört saat üç yüz altmış beş gün çırpınıp,
Daha da lar için,
Sabah akşam insanlık onurunu hiçe sayıyorsan,
Önerim,
Madem,
Yatağına sen davet ediyorsun büyük patronları,
Eh,
Öp, öpüş, oynaş falan,
Bari zevk al biraz.
Sonra,
Bilmem kaç katlı bir beton yığınının uzaktan bakınca kibrit kutusu kadar bir parçası evinde,
Döktür dur,
İnsanlık onuru ve özgürlükler üstüne falan.
Ha,
Ne olacak bu Dünya'nın hali mi?
Dünya'nın keyfi çok yerinde,
O bizden kurtulsun, ki az kaldı, bir kaç bin yılda toparlar kendini,
Sen Dünya'yı düşünme,
Esas,
Senin halin ne olacak,
Kucak gülü?
Murat Denizel